Vergi hukuku, devletle kişiler arasındaki vergi ilişkisini ve bu ilişkiden doğan hak ve yükümlülükleri inceleyen bir hukuk dalıdır. Devletin mükellefi vergilendirmesi süreci, ekonomik faaliyet esnasında “vergiyi doğuran olayın” meydana gelmesi ile başlar. Vergi Usul Kanunu, vergiyi doğuran olayı şu şekilde tanımlamıştır: “Vergi alacağı, vergi kanunlarının vergiyi bağladıkları olayın vukuu (meydana gelmesi) veya hukuki durumun tekemmülü (tamamlanması) ile doğar” (m. 19). Vergiyi doğuran olay, Anayasanın 73/3. maddesindeki “vergilerin kanuniliği” ilkesi gereği, ilgili vergi kanunlarında belirtilmiştir.
Vergilendirme süreci; tarh, tebliğ, tahakkuk ve tahsil aşamalarından oluşur. Verginin tarhı, vergi alacağının devlet tarafında hesaplanmasını; tebliğ, vergilendirmeye ilişkin olarak mükellefe bildirim yapılmasını; verginin tahakkuku, tarh ve tebliğ edilen bir verginin ödeme aşamasına gelmesini; tahsil ise verginin ödenme aşamasına gelmesini ifade eder.
Vergilendirme sürecinde idarenin yaptığı yanlış işlemler “vergi hataları” olarak nitelenir. Vergi hataları; hesap hataları (mükerrer vergi, matrahta veya vergi miktarında hata) ve vergilendirme hataları (verginin konusunda, mükelefiyette, mükellefin şahsında, vergilendirme veya muafiyet döneminde hata) olmak üzere ikiye ayrılır. İdari bir işlemle bu vergi hatalarının düzeltilmesi mümkündür.
Vergi dairesi, vergiyi doğuran olaya uygun bir şekilde vergi tarhı yapmak için gerekli görürse yoklama, inceleme, arama ve bilgi toplama gibi işlemler yapar. Böylece vergiyi doğuran olayla ilgili maddi vakıaları, defter kayıtlarını ve belgeleri (fatura, makbuz, irsaliye, gider pusulası vs.) araştırarak vergi sorumluluğunun kapsamını tespit eder.
Devlet ile vergi mükellefi arasında meydana gelen uyuşmazlıklarda, uzlaşma sürecinin yürütülmesi, dava takibinin sağlanması ve vergisel yaptırımlara ilişkin başvurular konusunda güncel mevzuat çerçevesinde, her türlü hukuki yardım ve danışmanlık hizmeti, alanında uzman avukatlarımız tarafından verilmektedir.
İdare hukuku, idarenin kuruluşuna, eylem ve işlemlerine uygulanan kamu hukuku kurallarını inceleyen bir hukuk dalıdır. İdari davalar, idari yargılama hukukunun başlıca konusudur. İdari davalar; genel olarak iptal davası, tam yargı davası ve idari sözleşmelerden kaynaklanan davalar olmak üzere üçe ayrılır:
- İptal davası, kamu idaresinin imar uygulaması, kentsel dönüşüm, kamulaştırma kararı, ruhsat iptali, kamu ihalesi ve 5393 sayılı Belediye Kanunu gereği belediye encümeninin verdiği cezalar gibi idarenin bir işlemine yahut eylemine karşı açılabilen en temel idari dava türüdür.
- Tam yargı davası ise idarenin eylem ve işlemleri nedeniyle kişisel hakları zarara uğrayanların idareye karşı açtığı bir maddi ve manevi tazminat davası türüdür.
- İdari sözleşmelerden kaynaklanan idari davalar da kamu hizmetinin yerine getirilmesi amacıyla yapılan idari sözleşmeler nedeniyle ortaya çıkan uyuşmazlıkları konu edinir.
İdarenin yönetmelik, tüzük, tebliğ gibi düzenleyici işlemlerine karşı da Danıştay nezdinde iptal davası açmak mümkündür.
İdari davalara bakma görevi, İdare Mahkemesi veya Danıştay tarafından yerine getirilir. İdari dava açma süresi, idari işlemin tebliğinden itibaren 60 gündür. Ayrıca ve önemli olarak, İdare Mahkemesi veya Danıştay nezdinde açılan idari davalarda, idarenin işlem veya eyleminin dava sonuçlanıncaya kadar uygulanmasını engellemek amacıyla “yürütmenin durdurulması kararı” talep edilmesi son derece önemlidir.
Bireylerin, kendisine göre daha güçlü bir konumda yer alan idare karşısında hiçbir şekilde hak kaybı yaşamaması adına idarenin hukuka aykırı eylem ve işlemlerine karşı iptal ve tam yargı davası yoluna gidilmesi, bu davalara ilişkin yasal süreçlerin takibi ile idari sözleşmeler ve kamu ihale hukukundan kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümü için müvekkillerimize hukuki destek sağlıyoruz.